Bir Garip Hikayesi 2…
Akşam eğlencesinden dönüş yolu saat 02.00 suları Beşiktaş
çarşıda, sakin sokaklarda ellerim cebimde kafama parkamın şapkasını çekmişim
salınaraktan ilerlemekteydim. Kafam rahatlamış, kurtlarımı dökmüşüm en
genişinden hem söyleyerek hem oynayaraktan. Kafam rahat, tatilin son günlerini
geçiriyorum en dolusundan. Kafam rahat, ödemişim harcımı, borcumu beklenmedik
bir anda.
Çarşının gün içinde en az 2milyonu bulan canlı nüfusundan
eser kalmamış, sokaklar boş. Taksiciler orda, her zamanki yerinde, Hacıoğlu’nun
karşısındaki arada beklemeye dalmışlar. Seyyar köfteciler de orda, her zamanki
yerinde, 200 metre aralıklarla konumlandıkları yerlerinde ekmek derdindeler. En
dertli ya da en keyifli anlarımın bire bir şahidi olan büfe de açık her gece
olduğu gibi.
Sakin ve yorgun yürüyorum sokakta hafiften sesim kısılmış.
Halıcının oradan dönüp sıcak yatağıma ulaşmaya daha da yaklaştığım anda
görüyorum, hayattan yediği kazıkları toplasan eski Bizans döneminde Osmanlıyı
anlatan Cücü’nün oynadığı Karamurat serisindeki Bizans zindanlarına birkaç
bölüm malzeme çıkaracak kadar çok, bir o kadar da acı verici rakamlara
ulaşabilecek dingin Muhterem abiyi.
Muhterem abi 40’lı yaşlarında, ayağında o kazıklardan en çok
hasarı gören siyahı artık seçilemeyen potinleri, üstünde birkaç kat battaniye
yerden tahmini iki karış yükseltideki fayans yüzeyin üstüne domates
sandıklarını koymuş uyuyor sessiz sedasız. En üstteki battaniye kırmızı – beyaz
renklerde gibi duruyor bulandığı lekelerden ayırt edilebildiği kadarıyla.
Kafası küçük bir delikten çıkıp dışarıda kalmış o soğukta.
Sırtı sokağa dönük uyuyordu. Yakınlarına bir yere oturdum,
deve yakıp içlendim en derininden. Nasıl bir hayat bu, nasıl bir kayıp bu
muhterem kişilik bizim için? Derinden nefes çekip onu seyrettim dakikalarca…
O sırada karşımda duran çöp torbalarının içinden sarı –
beyaz tonlarda tatlı olduğu kadar vahşi kedi dışarı zıpladı. Bulduğu küçük
parçayı parçalamakla uğraşırken etrafına bakınıyordu kim var, kim yok diye.
Mamasını bitirdikten sonra Muhterem abinin sandıklarının altındaki boşluğa
girip uzandı mırlayarak.
Aklımdan ne yapabilirim ki diye düşünürken, 3 tane zibidi
yattığı yerin yakınlarındaki pilavcıdan dışarı çıktılar. Muhterem abinin
yanından geçerken bağıra çağıra konuşmaları uyandırdı adamı, kim bilir nasıl
başardı o şekilde uyumayı.
Üstündeki battaniyeleri zorlukla sıyırıp dikildi, bana
dönüp; ‘abicim, sigara var mı?’ diye sordu. Çıkardım verdim bir tane, yaktım
onunla birlikte. Bekledim konuşacak, bir şeyler söyleyecek diye. Sigarası öldü, dönüp bana baktı; ‘S.ktir
şimdi!’ deyip battaniyelerine sarıldı. Kedi az ilerdeki çöp torbalarına doğru
ilerliyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder