9 Haziran 2014 Pazartesi

45’lik AŞK Hikayesi



Restore edilmiş eski bir mekânın tarihi köprüye bakan camının önüne oturmuşlardı. Daha 2 dakika oldu olmadı. Garson elindeki kırmızı’yı hanım efendiye uzattı. Bucak’tan gelmiş meşhur salep’ten az tarçınlı iki tane istediler. Odun sobasından gelen çıtır çıtır sesler içerisinde birbirlerini izliyorlar. Göz ucuyla da hafiften yağan karın keyfini çıkarıyorlardı. Arkada hafif tonda Yeliz’den ‘gündüzüm seninle, gecem seninle’ tıngırdıyordu.

Arsen 30’lu yaşlarına yakın hiçbir işte dikiş tutturamamış, devamlı kaybeden, hayatın yılmak bilmeden dövdüğü ama yine de an’ın tadından vazgeçmeyen, ne olursa olsun tadını çıkarmaya çalışan, kendince neşeli küçük hayatı ama büyük hayalleri olan hala büyümeye çalışan duygusal ama romantik olmayı beceremeyen bir oğlandır. Uzun zamandır ailesinden, onu gerçekten sevenlerden, uzakta yaşamakta özgürlüğüne mücadele etmektedir. En büyük temennisi mutluluğu, huzuru aramaktan inatla vazgeçmemektedir.

Gülnaz ise hırslı, çok çalışan, hep hak ettiği daha fazlasının peşinden koşan, mükemmeliyetçi ama kırılgan, kibar, naif, kendi çabalarıyla açmış nadide bir güldür. Güler yüzlüdür ama nazlıdır da. Saklar kendini çalıların arasına, hazır değildir kendini parlayan güneşin arasında parlatmaya. Büyük mutlulukların peşindedir ama cesur değildir denemeye, üzülmüştür, kırılmıştır bir kere. Bir dahasını göze alamamaktadır. Dinlerken gözü hep üzerindedir ama aklı nerdedir bilemezsin, açmaz kendini.
Mis gibi kokan saleplerle bir kırmızı daha getirir yağız garson. Gülnaz şaşkındır, Arsen’in bir tepki göstermesini beklemektedir. Ama Arsen yudumlarken tam tersine manzaraya bakar gibi yapıp göz ucuyla onun şaşkınlığının keyfini sürmektedir. Hoparlörlerde cızırtıyla karışık Handan Kara’dan ‘sonbahar rüzgârları’ nağmeleniyordu.

Gülnaz ne oluyor diye soramadan garson arkasını dönüp gitmiş, sobanın yanındaki masadan yirmili yaşlarında genç hippi bir kız bir demet kırmızıyı eline bırakıp gülümsemiş ve yanından ayrılmıştı bile. Gülnaz hala şaşkınlığını gizleyemiyordu. Ne oluyor diye soruyordu kendi kendine, hayır her şey bir yana bunlar olurken bu çocuk nasıl bu kadar sakin kalabiliyor diye düşünürken Esin Engin’den ‘seven ne yapmaz’ vardı sırada.

Uzak’ta üstü hafif rutubet yapmış masadan saçları ortadan ikiye ayrılmış, uçları kırmızı kurdeleyle bağlanmış küçük bir kız elindeki kırmızıyı Gülnaz’a bırakıp utanarak kaçacakken Arsen yakalayıp tombiş yanağına kocaman bir öpücük kondurdu ve yerine geçip Salep’ten yudumlamaya devam etti. Hala hiçbir tepki vermeden onu izlemeye devam ediyordu.

Küçük kız yanından geçerken Gülnaz’ın tam arkasında oturan. Uzun boylu, üstünde kaşe petit kareli ceketinin cebinde katlı mendiliyle 70’li yaşlarındaki, kır saçlı, uzun kır kaşlı, eski İstanbul beyefendilerini andıran amca, elindeki yeni tomurcuklanmaya başlamış kırmızıyı şapkasıyla selam verdikten sonra Gülnaz’a takdim etti, Suat Sayın’dan ‘sevemez kimse seni’ inletiyordu hafif loş ortamı.

Gülnaz’ın mutluktan ağzı kulaklarına varmıştı, nasıl tepki vereceğini bilemez haldeydi. Tam hareketlenip Arsen’e sarılacakken. Arsen’in elinin montunun cebine uzandığını fark etti. Yutkundu, sözleri boğazına takılı kaldı. Arsen kırmızı küçük kadife kaplı kutuyu açıp ona uzattı; ‘Mutluluğu, huzuru daha uzaklarda aramayalım. Ben buldum, bırakmayalım.’ dedi. Belkıs Özener’den ‘sen bahtımın güneşisin’  o ana ne de çok yakışıyordu.

Gülnaz üst üste birkaç defa daha yutkundu. Aptala dönüştü bir anda. Hiç beklemiyordu bunu. Hazır değildi böyle bir teklife. Nefes almakta zorlandı. Kar yağmaya devam ediyordu. Garson sobaya odun atıyordu. Kapağın açılıp kapanmasıyla demir sesleri yankılandı. ‘Ama’ diyebildi Gülnaz. Bir yudum aldıktan sonra ‘daha erken değil mi?’ diye başlayan konuşmasında ‘yeni tanıştık daha iki ay bile olmadı’ gibi sözlerle devam etti. Sözler ağzından döküldükçe Arsen kalbine hançer saplandığını hissediyordu. Boş gözlerle dışarısını izliyordu. Gülnaz bir yandan ne kadar sevindiğini, ne kadar mutlu olduğunu anlatmaya çalışırken bir yandan da biraz daha zaman istiyordu.

Arsen son yudumunu alıp bir anda ayağa kalktı; ‘iki aydır sevgiliyiz öncesinde de altı aydır birbirimizi tanıyoruz. Benim için tamamdır ama… ama…’ cümlesini tamamlamaktan vazgeçti. Gülnaz’in elinden tuttu, küçük bir buse kondurup dışarı çıktı. Kar iyiden iyiye şiddetlenmişti. Beyazların içinde gözden kayboldu. Zeki Müren acı acı sızlatıyordu ortamı, ‘bulamazsın’.