7 Kasım 2015 Cumartesi

O Kadın Hikayesi…



Biz üzülüyoruz ya, çok dertliyiz hani, çok büyük sorunlarımız var falan… püff…

'O' kadın, 30.Ekim’e kadar öldürülen 264 taneden biri, olabilirdi, belki +1’i. Kurtuldu mu? Daha değil, çünkü ısrar ediyor, hala o tehlikeli oyunu oynamaya.

Bir çocukla görüşmeye başlamış, daha 16 yaşında. Öyle en basitinden, pastanede muhallebi falan. Küçük kurlaşmalar, kaçamak bakışlar, aşka benzeyen ilk şey. Okul çıkışında yan yana yürüyor. Elleri birbirine çarpınca, heyecanlanıyor, tüyleri diken diken oluyor. Arkadaşıyla fiskos yapıyorlar, çok yakışıklı çocuk, ne kadar güzel gülüyor falan diye. Ne kadar şairane!...

Ama ailesinden korkuyor, devamlı kaçamak, bir açık vermeme çabası. Derkeeeen, kuzen, ah o kuzen yok mu? Bir sıkı tutamadı ağzını, hem kendini, hem onu yaktı.

Aile, Anadolu insanı, baba işçi, anne ev hanımı, tek kızına gözü gibi bakıyor, üzerine titriyor. Aslında maddi, durumları kötü, baba taxi şoförü, bir sürü insan görüyor, şahit oluyor. Tanımak istemiyor, her kaldırım kenarında durmuş, mini eteğiyle elinde sigara ortalığı gözleyen 20’li yaşlarında bir kız görse içi titriyor, başını çeviriyor, el etse de almıyor arabaya, içi el vermiyor.

Anne, iç Anadolu’nun çorak topraklarında ibadet içinde büyümüş, başı örtülü, mutaassıp. İnanılmaz titiz, evine bağlı, beyine sadık, çocuklarına melek, ana işte. İki kız büyütmek, hem de namusuyla kazanıp. Arada temizliğe gidiyor, evde dikiş yapıyor, Bey’inden gizli. Çünkü çok üzülür, biliyor. Adam az değil, 2 günde bir ekstra’ya çıkıyor, birde sarhoş topluyor gece pavyondan.

Kuzen gevezelik etti, nişanladılar kızı, daha 16 yaşında. Okulu bırakmak zorunda kaldı. Neden mi? 'O' da anlamadı, gayet devam edebilirdi ama olmazdı. Babasının bir saygınlığı vardı, yıllarca verdiği emeğe istinaden. Elde yok, avuçta yok, bir sohbeti muhabbeti kalmış, laf getirmektense feda etmek zorunda kaldı bir canını.

Evlendirdiler, manyağın tekiyle çok sürmedi, büyük şehre gittiler, çocuk ikisi de daha. İkisinde de diploma yok, ellerinden bir işte gelmez. Bir tekstil atölyesine girdiler, çalışmaya başladılar. Üç kuruş parayla 5 kuruşluk huzur aradılar ama...

Çocuğu hafif sentetik uyuşturucuya bulaştırdılar. İlk başta tatlı geldi, hem para kazanıyor hem kafa yapıyordu. Unutuyordu hayallerini ve gerçeğini. Kız da şaşkındı, bir iki derken, para lazım. Sermayenin kralı var, 'O', evet 'O' kadın. Önce tedarikçi abisine, sonra borçlandığı patronuna, oradan tekstildeki patrona… bu son, kaçacağız buralardan, bırakacağım artık diye diye 18 kişiye oyuncak etti 'O'’nu.

Kız 18’ine gelmişti, dayanamadı, kaçtı, ailesinin yanına, bin bir özür, bin bir pişmanlıkla. Can, derler ya atsan atılmaz, satsan satılmaz diye. Can’larını aldılar yuvalarına ama daha fazla kalamazlardı orada. Toplanıp gittiler başka bir Anadolu kasabasına, iyi gibiydi her şey.  Ama yeni bir hayat, yeni insanlar. Tabii yeni işler. Baba amelelik yaptı bir süre, sonra birinin taksisinde çalışmaya başladı yine. Anne, yeni komşularına alışmaya çalışıyor.

'O' mu? Ölmedi daha, ama güzel hayatlar görmüştü, işiltili insanlar. Para lazım, aile nefes aldırmıyor. Zar zor çalışmasına izin verdiler, tanıdıkları birinin yanında. Yakından bakınca bir sorun yok, gülmeyi unutmamış daha. Ama şöyle azıcık başını geri atıp baktığında anlıyorsun, acısını. Sevemiyor çünkü,  güvenemiyor, ya yine yaparlarsa, ya daha kötüsüne denk gelirsem.

Tanıştığı yenilere anlatıyor hikâyesini, güvenebileceğini düşündüklerine. Biliyor, ya da öyle sanıyor. Kimse sevmeyecek onu. 'O' da intikam alıyor, isyan ediyor hayatına. 'O' seçiyor artık, kiminle birlikte olacağına 'O' karar veriyor, karşılığını da alıyor, nakit olarak.

Bugün de ölmedi, nefes alabiliyor az hırıltılı da olsa… nice günlere…

Not: Arka fonda Melis Danişmend- Misafir(Kurban cover) çalıyordu…