26 Eylül 2014 Cuma

Bir Vazo Hikayesi



İş çıkışı bir kahve sefası yapmak için ara sokaklarda gizli kalmış, Han Çayevi’nde oturuyorlardı Esin’le beraber. İçerisi çok sakin ama dışarısı ise tam bir curcunaydı. Bilimum eşyanın satıldığı tarih bir handı, Eşk-i Han. Yaklaşık 200 yıllık tarihi vardı, tabii ki bir anlamı vardır Eşk-i Han’in ama ben bilmiyorum. Genel’de farklı alanlardan ticaret yapılan bir yerdi. İçerde Han Çeyevi dışında normal insanların girdiği bir mekan bulunmaz, genelde hamalların cirit attığı bir yerdi, toplu satış yapılırdı, Tahtakale’nin bir farklı versiyonu diyebiliriz.

Han Çayevi aslında uzun yıllar buranın esnafına hizmet etmiş küçük bir çay ocağıydı. Semih keşfetmişti burayı tek başına keşif gezisi yaptığı günlerden birinde. Oradaki esnafla muhabbeti ilerletmiş, müsait olduğu zamanlarda gelip hal hatır soruyor, 2 muhabbetin belini kırıyordu. Hüseyin abi, Çayevi’nin sahibi 60’lı yaşlarında kulak üstü birkaç ak tel hariç saçı olmayan, gür kır bıyıklı, kırışıklardan artık gözleri küçülmüş harika çay yapan sakin bir amcaydı. Her gün giydiği aynı solmuş laci hırkasıyla karşılamıştı Akif’i. Aylin’i görünce şaşırmamıştı hiç. Çünkü bahsi geçmişti Hakan’la yaptıkları sohbetlerde. Feriha’yi nadide bir çiçek olarak anlatmıştı Sadık. Hüseyin abi ise; kadının en nadide’si dahil, olsa olsa göz alıcı bir vazo olur eğer sevmediyse, sevilmediyse demişti. Bu konuşma kulaklarında çınladı Kerem’in.

Hüseyin abi, sorgusuz sualsiz 2 tane sade ama bir o kadar da lezzetli kahvesinden ikram etmişti misafirlerine. Rahat bıraktı gençleri, hemen yanlarındaki tabureye oturmuş bir kulağı onlarda diğer yandan da bir türlü bitiremediği bulmacasına dalmıştı.

Gülay, her zamanki gibi Recep’e ne kadar mutsuz olduğundan, işteki sorunlardan, buralardan gitmek istemesinden, ziyarete gelen ailesinden falan dert yanıyordu. Ferhat ise onu dinliyormuş gibi gözüküp, aslında birlikte ne kadar mutlu olabileceklerinin hayallerini kuruyordu gizliden. Gönlü yoktu, Yıldız’in, eski sevgililerinden kötü anılar biriktirmişti, uzaklaşmıştı erkeklerden. Kamil bir an kendini toparladı, nedendir bilinmez sesli düşündüğünü fark etti birkaç dakika sonra. Kafasının içinde sulayıp büyüttüğü sevgisini çok net, istese yapamayacağı bir biçimde anlatıvermişti Sevda’ya.

Aylin bir anda kala kaldı, ne diyeceğini bilemedi, ama dedim ya gönlü yoktu. Hayatına odaklandığını, hiç kimseye yer açmak istemediğini, ilişki sorumluluğuna girmek istemediğini falan söyleyip durdu. Yüzü asılmıştı Eren’in, yıkılmıştı rüyaları. Hüseyin abi, duymuştu bütün konuşulanları. Boş kahve bardaklarını almaya gittiğinde Hülya’ya doğru kafasını hafif eğdi ve sigaradan sararmış dudakları arasından şu sözcükler döküldü; kızım, gerçekten bir an için sessiz kal ve düşün, en son ne zaman kendini çok sevilmiş hissettin, göz alıcı bir vazo musun yoksa nadide bir çiçek mi?...

Arka fon’da Erkin baba’dan Senden başka çalıyordu…