18 Ocak 2014 Cumartesi

Bir Garip Hikayesi 3





Yine yoldayım, normalde uzun süredir bir yere yetişmeye çalışmıyorum. Ne gerek var ki, zaman o kadar değersiz ki… O koşuşturmadan eser yok ama geç kaldım, evet uzun süredir ilk defa bu duyguyu hissediyorum. Parfümü 2 fıs daha az sıksaydım, saçlarımı 3 saniye daha az tarasaydım. İlk bulduğum gömleği giyseydim. İkinci, üçüncüyü denemeseydim. Bot mu normal ayakkabımı tereddüdü derken, evet geç kaldım. Yarım saat diye söz verdim ama 1 saate yakın sürdü gideceğim yere varmam. Ama geç kalmışım, iyi ki geç kalmışım… O manzaraya nasıl şahit olacaktım ki başka türlü.

Otobüs bekleme gerilimi derken geldi ve bindim. Uçarak giden otobüsleriyle Bursa Belediyesi ulaşımda çığır açtı gerçekten. Yani helikopterle İstanbul’a götürüyorlar falan hikaye. Şoförler bildiğin kaptan pilot! Maşallah, nazar değmesin yani. En rahatsız yere oturursun, elini kolunu nereye koyacağını bilemezsin, bir tedirginlik vardır devamlı üstünde. Ahanda şimdi frene asılacak bende sinek gibi ön cama yapışacam diye.

Gider bir müddet, yerini değiştirmişsindir, daha rahatsındır şimdi. Ama o da ne Bursa’da trafiğin işi ne! Kaldın şimdi, ne yapacan orda seni bekliyorlar. Diye bir endişe. Ne yalan uydursam diye düşünürken. Meydanda sabit kaldın. İyice gerildi ortam, inip yürüsem mi acaba? Ama ya açılırsa yol? Oturamazsın bir türlü oturduğun yerde, montun sıcak gelmeye başlamıştır. İnceden bir terleme gelir sıcaktan. O kadar parfüm boşa ya, nefret ediyorum terden. Offff diye söylenirsin içinden…

Kafamı bir çevirdin, büyük fişkiyenin altında 40’li yaşlarında bir amca takıldı gözüme. Üstünde eskimiş kahve kadife ceket, içinde yarı yünden kırık beyaz bir hırka, altında yeşile çalan bir kot, ayağına iskarpini çekmiş, saçları bolca yağlanmış, belli ki uzun süredir yıkanmamış. Meydanın göbeğinde durmuş, elinde vuvuzela (Afrika borazanı) kılıklı bir şey gelen geçen arabaları selamlıyor. Biraz öttürüyor, ardından arabaların üstüne atlayacakmış gibi bir heyecanla el sallıyor. Yüzünde kocaman bir gülcük, o kadar ki gülüşüne bakmaktan alnındaki kırışıklıkları, ördek ayaklarını fark etmek çok zor. Hafif kıra çalan bıyıkları gülüşüne fon yapmış, ortama renk katıyor. Ayakları fişkiyeden taşmış suyla ıslanmış, umrunda değil dünya. Trafikten bunalmış, insanlara neşe saçıyor.

Ben otobüsün camından onu izliyorum kilitlenmiş bir şekilde. Beklesin biraz daha diyorum, bu an bitmesin. Derken kafamı döndürdüm, otobüsün içinde ne oluyor diye. Ergen sevgililer, birbirlerini dürtüp amcayı gösteriyorlar, bir yandan da gülüyorlar. Öbür tarafta otobüs teyzesi tetikte durağı kaçırmayım diye. O ilk bindiğinde gözüne çarpan meymenetsiz suratlı kızın yanaklarında iki tane gamze. Helal sana be amca, bu somurtuk ‘vayt çaklıt mokha’ tipli kızı bile güldürdün ya.


‘Kaybedilmiş günlerin en kötüsü, bir defacık olsun, gülmeden geçilenidir.’
                                                                                               Nicolas Chamfort

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder