Yine yoldayım, normalde
uzun süredir bir yere yetişmeye çalışmıyorum. Ne gerek var ki, zaman o kadar
değersiz ki… O koşuşturmadan eser yok ama geç kaldım, evet uzun süredir ilk
defa bu duyguyu hissediyorum. Parfümü 2 fıs daha az sıksaydım,
saçlarımı 3 saniye daha az tarasaydım. İlk bulduğum gömleği giyseydim. İkinci,
üçüncüyü denemeseydim. Bot mu normal ayakkabımı tereddüdü derken, evet geç
kaldım. Yarım saat diye söz verdim ama 1 saate yakın sürdü gideceğim yere
varmam. Ama geç kalmışım, iyi ki geç kalmışım… O manzaraya nasıl şahit
olacaktım ki başka türlü.
Otobüs bekleme gerilimi
derken geldi ve bindim. Uçarak giden otobüsleriyle Bursa Belediyesi ulaşımda
çığır açtı gerçekten. Yani helikopterle İstanbul’a götürüyorlar falan hikaye.
Şoförler bildiğin kaptan pilot! Maşallah, nazar değmesin yani. En rahatsız yere
oturursun, elini kolunu nereye koyacağını bilemezsin, bir tedirginlik vardır
devamlı üstünde. Ahanda şimdi frene asılacak bende sinek gibi ön cama yapışacam
diye.
Gider bir müddet,
yerini değiştirmişsindir, daha rahatsındır şimdi. Ama o da ne Bursa’da trafiğin
işi ne! Kaldın şimdi, ne yapacan orda seni bekliyorlar. Diye bir endişe. Ne
yalan uydursam diye düşünürken. Meydanda sabit kaldın. İyice gerildi ortam,
inip yürüsem mi acaba? Ama ya açılırsa yol? Oturamazsın bir türlü oturduğun
yerde, montun sıcak gelmeye başlamıştır. İnceden bir terleme gelir sıcaktan. O
kadar parfüm boşa ya, nefret ediyorum terden. Offff diye söylenirsin içinden…
Kafamı bir çevirdin,
büyük fişkiyenin altında 40’li yaşlarında bir amca takıldı gözüme. Üstünde
eskimiş kahve kadife ceket, içinde yarı yünden kırık beyaz bir hırka, altında
yeşile çalan bir kot, ayağına iskarpini çekmiş, saçları bolca yağlanmış, belli
ki uzun süredir yıkanmamış. Meydanın göbeğinde durmuş, elinde vuvuzela (Afrika borazanı)
kılıklı bir şey gelen geçen arabaları selamlıyor. Biraz öttürüyor, ardından
arabaların üstüne atlayacakmış gibi bir heyecanla el sallıyor. Yüzünde kocaman
bir gülcük, o kadar ki gülüşüne bakmaktan alnındaki kırışıklıkları, ördek
ayaklarını fark etmek çok zor. Hafif kıra çalan bıyıkları gülüşüne fon yapmış,
ortama renk katıyor. Ayakları fişkiyeden taşmış suyla ıslanmış, umrunda değil
dünya. Trafikten bunalmış, insanlara neşe saçıyor.
Ben otobüsün camından
onu izliyorum kilitlenmiş bir şekilde. Beklesin biraz daha diyorum, bu an
bitmesin. Derken kafamı döndürdüm, otobüsün içinde ne oluyor diye. Ergen
sevgililer, birbirlerini dürtüp amcayı gösteriyorlar, bir yandan da gülüyorlar.
Öbür tarafta otobüs teyzesi tetikte durağı kaçırmayım diye. O ilk bindiğinde
gözüne çarpan meymenetsiz suratlı kızın yanaklarında iki tane gamze. Helal sana
be amca, bu somurtuk ‘vayt çaklıt mokha’ tipli kızı bile güldürdün ya.
‘Kaybedilmiş günlerin en kötüsü, bir defacık olsun, gülmeden
geçilenidir.’
Nicolas Chamfort
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder