Biz neden sevemiyoruz birbirimizi çiçeğim, hımm, neden! Sevmek bu kadar güzel bir şeyken, ben bu kadar güzel severken, sen bu kadar güzel gülerken… ‘Yeni’ bu kadar severken peyniri, kavunu… Akşam esintisi bu kadar severken kumral saçlarını, sigara bu kadar severken dudaklarını, elma sevdalıyken kurduna… Şu dalgaların sesine, şu denizin kokusuna vurgunken kulakların, narin burnun… Dolunay yapışmışken göz bebeklerine, biz neden sevemiyoruz birbirimizi, sevmiyoruz…
Ekim 30’lu yaşlarında, artık
sevdaya hasret bir garip oğlan. İyi bir aileden geliyor ama öyle herkesin
anladığı anlamda değil. Zengin değil, ağzı iyi laf yapar ama. Yakışıklı mı? Ehh
işte idare eder, ama gülerken gözleri kısılıyor gayri ihtiyari, dikkatli
bakarsan görüyorsun kirpiklerinin içi gülüyor. Yatı, katı, malı mülkü yok ama
işi fena değil, çoğunda gözü de yok zaten. Konuşurken gözünün içine bakıyor
insanın, özellikle kalp ritmi yükseldiyse seçerek döküyor dilinden çıkan
kelimeleri. Takıntılı biraz, inatla içine sinmesini bekliyor, sabırlı da yani.
Bekler, yorulmaz ama takar… Sezisi yüksek o yüzden inatlaşıyor çoğu zaman,
çoğunda da haklı çıkıyor, özellikle olumsuz bir şey hissettiğinde, ama saf
biraz ve net, anlayamıyor karşısında açmakta olan çiçeği. Bir koku alıyor önce,
sonra gözleri ışıldıyor, sonra da dokunmak istiyor ama içi titriyor, zarar
verir miyim diye, sabırlı ya, bekliyor paşa. Bekliyor ki çiçek ona gelsin,
kendi desin bak ne güzel kokuyorum diye.
Papatya 20’li yaşlarında, orta
hal bir ailenin zeki, çalışkan, azimli, bir o kadar kanaatkâr kızı. Dışardan
bakınca çok güçlü, çok kuvvetli ama bir o kadar narin. Bir demetin içinde
dikkat etmezsen ilk solacak olan, ama şöyle bir başını geri çekip öyle bakarsan
ilk göze çarpan. Yorgun gibi de aslında, yaprakları incecik, ufacık bir
dokunuş, bir dikkatsiz söz, bir yan bakış, bir anlık boşta bulunma sebebi
oluyor bir yaprağına. Seviyor, seviyor falı bakamazsınız onla, çünkü sevmiyor,
inanmıyor da fallara. Bir ince tını, bir güzel söz, bir kafiye hayata dair,
annesinin elleri, babasının sözleri, kardeşinin gözleri… Bunlar değer katıyor
hayatına, bir de uzaktan el sallayan dostum dedikleri. Gerisi fal, berisi
yağmur-kar, ilerisi umut, bir su bir de küçük toprak ona hayat veren.
Ekim uzakta sevdiğine ve biliyor
ki ne kadar uzaksan sevdana aslında bir o kadar yakınsın yalnızlığına. Lazım
yaklaşsın, hep olsun yanı başında. Duramadı daha fazla, çünkü soğudu hava... Belki
başka bahara…
Arka fonda; Halil Sezai-
Duyanlara Duymayanlara…