10 Mayıs 2014 Cumartesi

Bir garip Hikayesi 4



Şehirlerarası olması gerekenden daha uzun süren bir otobüs yolculuğunda başladı her şey. Hala hatırlamak istemiyorum o günü. Sakin, minibüs’ün camı dışarıda yağan yağmur’dan ve içerideki kalabalığın nefesinden buğulanmış. Dışarısını belli belirsiz görüyorsunuz. Oturacak bir koltuk bile bulamamışım kendime, altımda bir tuvalet taburesi ortada oturuyorum yorgun argın. Derken olan oldu…

En başından anlatayım en iyisi. Ben Hüseyin, ülkenin bir ucundan diğer ucuna asker ocağına gittim sözde vatani görevimi yapmaya, Devlet baba öyle buyurmuş. Kahve saçlı, beyaz tenli, 1.70 boylarında hafif toplu bir çocuğum. Okuyamadım, malum evin durumu sıkıntılı. Babam ton balığı fabrikasında işçi emekliliğine az kaldı, annem de evlere temizliğe gider. Çanakkale’nin arka mahallelerinde derme çatma bir evde oturuyoruz, ev bizim ama tapusu var mı bilmem. Kardeşim Fatma ilköğretimi yeni bitirdi. Anneme yardı m ediyordu boş zamanlarında onun dışında barı o okusun kız çocuğudur, erkek eline bakmasın diye çırpınıyoruz, yani bende çırpınıyordum…

Balıkçılara çıraklık yapardım üç beş kuru için. Onun dışında bizim Ali ile birlikte küçük bir sandalımız vardı. Yazın düğünler için sahilden havai fişek falan atardık geceleri. Onun dışında garsonlukta yapardım düğünlerde, öyle demeyin iyi iştir düğün garsonluğu, bıçak kesmiyor, servis falan derken iyi bahşiş alırdık. Nakliyecilere hamallığa falanda giderdim. Malum üniversiteli gençler devamlı ev değiştiriyorlar.

Askerlik yaşı gelince gittim bende. Dile kolay 18 ay, ağrı dağı eteklerinde deyim yerinde ciğeri beş para etmez adamların içinde kocaman bir 18 ay. Malum sürgün bölgesi olduğu için, zamanında hapse düşmüş veya düşmese bile bir şekilde karakola yola düşmüş adamların hepsi asker arkadaşımdı. Torbacısından tut, hırsızına, müptelasına hepsi orada. Bide benim gibi gariban ailelerin çocukları, kimi ayakkabı boyacısı, kimi inşaat işçisi.

Kerim, can badim saatçi kalfası. Hayatı ustasının yanında saat tamiriyle geçmiş. Dönünce kendi dükkânını açıp ekmeğine bakmaktı en büyük hayali bide sevdiği Sevda’sına kavuşmak.  Zonguldak’lı Kerim oda yanımdaydı olay olduğunda. Önümüzdeki minibüsteydi… Sırım gibi delikanlıydı Kerim, babası kömür madenlerinde çalışıyordu. Devrimci bir aileydi Keriminkiler, devamlı proletarya, burjuva diye bir şeyler anlatırdı ama yalan yok anlamazdım ne dediğini. Güzel konuşurdu Kerim ama bir farkı yoktu kimseden. Oda sürünürdü benle beraber, söylenirdi ama sürünürdü de. Temiz bir dayaktan kurtarmıştı beni. Ondan sonra da yanından hiç ayrılmadım zaten. Eminim görüşürdük yine, yani…

Sabahın 4bucuğunda uyandık hepimiz, malum artık terhis günü. Elimdeki her şeyi bırakmıştım zaten. Ben gelirken hava kıştı, şimdi artık yaza dönüyordu. Montumu Tolga’ya bırakmıştım, malum oda garibandı daha çok vardı şafağına, giyerdi. Çarşıdan aldığım t-shirt, ayakkabı, pantolon derken küçük bir çanta aldım yanıma. İçtima alındı, dönüş biletlerini beraber almıştık Kerim’le. Erzurum’dan İstanbul’a tek gidiş, bir daha dönmem buralara. Oradan ben yoluma, Kerim yoluna. Erzurum KTM’de kalacaktık 2 gün sonrada yola çıkacaktık.

8 tane bir birinin benzeri minibüs yola koyulduk peşi sıra. Saat 6’da yola çıktık. Öndekinde Kerim, arkasındakinde ben diğerleri de arkamızda sıralanmıştı. Tabure üstünde uyuyakalmışım, bir ara yere de yatmışım hatta. Çocuklar uyandırdı, ağabey çok horluyorsun falan diye. Buğulu camlardan bir şey gözükmüyordu, bir vadiden geçtiğimizi hatırlıyorum hayal meyal. Sonra o büyük gürültü koptu. Nolduğunu anlamadım, gözümü askeri hastanede açtım… devam edemedi Hüseyin.

 Karlar kalkınca yollar delik deşik olmuş, şoföründe hafif içi geçer gibi olmuş ve minibüsün arkası kaymış, taklalar atmaya başlamış. Hüseyin’in içinde bulunduğu minibüste yan devrilmiş araca çarpmış. Benzin tankı patlamış Kerim2in bulunduğu aracın. Kerim orada vefat etmiş, Kerim’de tek bacağıyla, yüzündeki ve vücudundaki muhtelif yanıklarla devam ediyor hayatına, çırpınamadan. Çok satan gazetelerden birinde şöyle yazmışlardı.

Erzurum Yolunda Facia, 16 ŞEHİT, 23 YARALI

Terhis için evlerine dönen askerler, dağ yolunda trafik kazasına kurban gitti.’