Şehirlerarası olması gerekenden
daha uzun süren bir otobüs yolculuğunda başladı her şey. Hala hatırlamak
istemiyorum o günü. Sakin, minibüs’ün camı dışarıda yağan yağmur’dan ve
içerideki kalabalığın nefesinden buğulanmış. Dışarısını belli belirsiz
görüyorsunuz. Oturacak bir koltuk bile bulamamışım kendime, altımda bir tuvalet
taburesi ortada oturuyorum yorgun argın. Derken olan oldu…
En başından anlatayım en iyisi.
Ben Hüseyin, ülkenin bir ucundan diğer ucuna asker ocağına gittim sözde vatani
görevimi yapmaya, Devlet baba öyle buyurmuş. Kahve saçlı, beyaz tenli, 1.70
boylarında hafif toplu bir çocuğum. Okuyamadım, malum evin durumu sıkıntılı. Babam
ton balığı fabrikasında işçi emekliliğine az kaldı, annem de evlere temizliğe
gider. Çanakkale’nin arka mahallelerinde derme çatma bir evde oturuyoruz, ev
bizim ama tapusu var mı bilmem. Kardeşim Fatma ilköğretimi yeni bitirdi. Anneme
yardı m ediyordu boş zamanlarında onun dışında barı o okusun kız çocuğudur,
erkek eline bakmasın diye çırpınıyoruz, yani bende çırpınıyordum…
Balıkçılara çıraklık yapardım üç
beş kuru için. Onun dışında bizim Ali ile birlikte küçük bir sandalımız vardı.
Yazın düğünler için sahilden havai fişek falan atardık geceleri. Onun dışında
garsonlukta yapardım düğünlerde, öyle demeyin iyi iştir düğün garsonluğu, bıçak
kesmiyor, servis falan derken iyi bahşiş alırdık. Nakliyecilere hamallığa falanda
giderdim. Malum üniversiteli gençler devamlı ev değiştiriyorlar.
Askerlik yaşı gelince gittim
bende. Dile kolay 18 ay, ağrı dağı eteklerinde deyim yerinde ciğeri beş para
etmez adamların içinde kocaman bir 18 ay. Malum sürgün bölgesi olduğu için,
zamanında hapse düşmüş veya düşmese bile bir şekilde karakola yola düşmüş
adamların hepsi asker arkadaşımdı. Torbacısından tut, hırsızına, müptelasına
hepsi orada. Bide benim gibi gariban ailelerin çocukları, kimi ayakkabı
boyacısı, kimi inşaat işçisi.
Kerim, can badim saatçi kalfası.
Hayatı ustasının yanında saat tamiriyle geçmiş. Dönünce kendi dükkânını açıp ekmeğine
bakmaktı en büyük hayali bide sevdiği Sevda’sına kavuşmak. Zonguldak’lı Kerim oda yanımdaydı olay
olduğunda. Önümüzdeki minibüsteydi… Sırım gibi delikanlıydı Kerim, babası kömür
madenlerinde çalışıyordu. Devrimci bir aileydi Keriminkiler, devamlı proletarya,
burjuva diye bir şeyler anlatırdı ama yalan yok anlamazdım ne dediğini. Güzel
konuşurdu Kerim ama bir farkı yoktu kimseden. Oda sürünürdü benle beraber,
söylenirdi ama sürünürdü de. Temiz bir dayaktan kurtarmıştı beni. Ondan sonra
da yanından hiç ayrılmadım zaten. Eminim görüşürdük yine, yani…
Sabahın 4bucuğunda uyandık
hepimiz, malum artık terhis günü. Elimdeki her şeyi bırakmıştım zaten. Ben
gelirken hava kıştı, şimdi artık yaza dönüyordu. Montumu Tolga’ya bırakmıştım,
malum oda garibandı daha çok vardı şafağına, giyerdi. Çarşıdan aldığım t-shirt,
ayakkabı, pantolon derken küçük bir çanta aldım yanıma. İçtima alındı, dönüş
biletlerini beraber almıştık Kerim’le. Erzurum’dan İstanbul’a tek gidiş, bir
daha dönmem buralara. Oradan ben yoluma, Kerim yoluna. Erzurum KTM’de
kalacaktık 2 gün sonrada yola çıkacaktık.
8 tane bir birinin benzeri
minibüs yola koyulduk peşi sıra. Saat 6’da yola çıktık. Öndekinde Kerim, arkasındakinde
ben diğerleri de arkamızda sıralanmıştı. Tabure üstünde uyuyakalmışım, bir ara
yere de yatmışım hatta. Çocuklar uyandırdı, ağabey çok horluyorsun falan diye. Buğulu
camlardan bir şey gözükmüyordu, bir vadiden geçtiğimizi hatırlıyorum hayal
meyal. Sonra o büyük gürültü koptu. Nolduğunu anlamadım, gözümü askeri
hastanede açtım… devam edemedi Hüseyin.
Karlar
kalkınca yollar delik deşik olmuş, şoföründe hafif içi geçer gibi olmuş ve
minibüsün arkası kaymış, taklalar atmaya başlamış. Hüseyin’in içinde bulunduğu
minibüste yan devrilmiş araca çarpmış. Benzin tankı patlamış Kerim2in bulunduğu
aracın. Kerim orada vefat etmiş, Kerim’de tek bacağıyla, yüzündeki ve
vücudundaki muhtelif yanıklarla devam ediyor hayatına, çırpınamadan. Çok satan
gazetelerden birinde şöyle yazmışlardı.
‘Erzurum Yolunda Facia, 16 ŞEHİT, 23 YARALI
Terhis için evlerine dönen askerler,
dağ yolunda trafik kazasına kurban gitti.’